ÖNSÖZ

Her geçen gün etkisini daha belirgin bir şekilde hissettiğimiz küresel iklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından birisi, kullanılabilir t...

8 Ekim 2019 Salı

SINDI'DA "YAĞMUR SUYU HASADI" SOHBETİ












Kent Konseyi Su Çalışma Grubu olarak Sındılılar'la buluşarak "yağmur sularının akıp gitmesini önleyerek yeraltı sularının güçlendirilmesini, bu çalışmaların doğa ve günlük hayatımıza yapacağı katkıları" konuştuk. İlçemizin su konusunda en sorunlu bölgelerinden biri olan ve tankerlerle su sağlanan Sındı'ya özel hazırladığımız sunumu yaptık. Arkadaşımız Tuğrul Kınıkoğlu uygulanan çeşitli tekniklerle toprak yüzeyindeki suyun nasıl tutulabileceğini, yeraltına alınacağını ve bunun doğaya katkılarını örneklerle anlattı.

Sındılılar'ın yoğun olarak katıldığı ve ilgi gösterdiği toplantıya  Datça Orman Şefi Saner Demirtaş ve Kent Konseyi Başkanı Hayriye Balkan ve Datça Belediye Meclis Üyesi Hilmi Sezer de
katıldı.













Datça Orman Şefimiz Saner Demirtaş, yağmur suları ile yeraltı suyunun beslenmesi konusunda en fazla olumlu sonuç alınan Buror Terasları'nın Datça'daki uygulaması ile ilgili bilgi verdi. Yeraltı su depomuzu besleyen Karaköy-Kızlan-Reşadiye yamaçlarında 440 km uzunluğunda açılan teraslarda dikilen 350 bin fidanda yüzde 95 oranında başarı sağlandığını anlattı.
Ayrıca bu yıl ilimizde çıkan iki büyük orman yangınının nedeninin "bahçe yangınları" olduğunu söyleyerek, bahçe otlarının yakılmamasını, ağaç diplerinde, ormanlarda gübre olarak kullanılmasını bunu toprağı zenginleştireceğini belirtti.

Her yıl mayıs ayında sularının tükendiğini bu yıl yağışların fazla olması nedeniyle temmuzdan itibaren destek istediklerini söyleyen Sındılılar bu yıl yağan yağmurun etkilerinin doğada çok güzel göründüğünü, çok az ağaçlarının kuruduğunu anlattılar. Yeraltı suyunun zenginleştirilmesi ile ilgili olarak Orman Şefliği ve Kent Konseyi Su Çalışma Grubu'nun yapacağı çalışmalara gönülden katılacaklarını söylediler.

Önümüzdeki hafta hep birlikte Sındı'da yağmur suyu tutma çalışmalarının yapılacağı alanları belirleyeceğimiz bir keşif gezisi yapacağız.

SINDI İÇİN HAZIRLADIĞIMIZ SUNUM:
https://www.calameo.com/books/00549372750d59986bb32

30 Nisan 2019 Salı

Kızlan'daki Buror Teraslarında bir Gezinti

Datça Orman İşletme Şefliği'nin bir önceki orman şefimiz Uğur beyin çabaları ile Datça'da giriştiği dev teraslama ve fidan dikim projesinden daha önceki Yağmur Hendekleri yazımızda bahsetmiştik. Yeni şefimiz Saner beyin de aynı hızda devam ettirdiği bu proje meyvelerini vermeye başladı. Geçirdiğimiz oldukça yağışlı kış mevsiminin ardından Kızlan tarafındaki hendeklerin ne durumda olduğuna bakmaya gittik.

Büyük bir sevinçle bitkilerin çoğunun tutmuş olduğunu ve güzel bir gelişim gösterdiklerini gördük. Özellikle keçiboynuzu ve biberiyeler gayet iyi görünüyorlar. Hatta ormancıların yaza hazırlık için fidanların diplerini çapalamaya başladıklarını gördük. Kurak mevsime girerken fidanlar için çok hayati bir destek!

Bir grup gönüllü fidanların Reşadiye tarafındaki durumlarını görmek ve çapalama işine destek olmak için 2 Mayıs Perşembe günü buluşuyoruz. Bu etkinliğin Facebook duyurusuna buradan ulaşabilirsiniz, sizleri de bekliyoruz.

Başta orman şefimiz Saner bey ve projeyi başlatan bir önceki orman şefimiz Uğur bey olmak üzere tüm Datça Orman İşletme Şefliği çalışanlarına en içten teşekkürlerimiz ile sizlere fidanlarımızdan 2019 Nisan ayı sonu itibarı ile birkaç fotoğraf sunuyoruz:

Oldukça zorlu, neredeyse topraksız hendekte büyüyen fidanlar

Dibi çapalanmış ve güzel gelişmiş bir keçiboynuzu

Köye bakan eşyükseltideki teraslar birer yağmur hendeği görevi görüyor

Keçiboynuzu fidanı 

Güneydoğuya bakan teraslar

Aynı bölgedeki teraslar, başka bir açıdan

Batıya bakan teraslar

22 Nisan 2019 Pazartesi

Yağmur Hendekleri (Buror Terasları)

Datça'daki sınırlı su kaynaklarımızı iyileştirmek için yağmur suyu hasadı tekniklerine göz attığımız yazı dizimizin son bölümünde Yağmur Hendeklerini inceleyeceğiz. Önceki yazıları okumuş olanların hatırlayacağı gibi ilk yazıda yağmur hasadı yapmanın Datça açısından neden bir zorunluluk olduğunu tartışmış, ikinci yazıda Datça'da kullanabileceğimiz tekniklere bir giriş yapmıştık. Bu bölümleri kaçırmış olabilecekler için kısa bir hatırlama yapalım:

Yağmurun yılın sadece birkaç ayına sıkıştığı ve oldukça sert bir şekilde yağdığı Datça'da coğrafyanın da etkisi ile yağmur suyu, hızla denize akıyor. Toprağa süzülemeden hızla vadilere yönleniyor. Yukarılar susuz kalırken aşağılarda su sel olup zarar veriyor, yolları, evleri, tarlaları basıyor.

Suyu yavaşlatıp yayarak toprağa süzülmesini sağlamak için incelediğimiz  ilk teknik sel kapanları uygulaması idi.

İncelediğimiz ikinci teknik olan Keyline tekniğinde ise suyu fazla ıslak bölgelerden kuru yerlere yönlendirerek hem toprağa dengeli bir şekilde süzülmesini sağlamak hem de fazla sulu yerlerdeki zararı önlemek amacı ile güçlü traktör veya iş makineleri kullanarak yüzey akışını nasıl toprak tarafından emilir hale getirebileceğimizi tartışmıştık.

Bugünkü yazımızda inceleyeceğimiz teknik yağmur suyu hendekleri. Orman teşkilatının giderek daha yaygın bir şekilde kullandığı, mevcut bitki örtüsüne olabildiğince az zarar vererek eşyükseltide ağaç dikim amacı ile açtığı teraslar da aslında birer yağmur hendeği görevi gördüğünden ve Datça'da geniş bir uygulaması olduğundan, yağmur hendeklerine bazen Buror terasları olarak da değineceğiz. Türkiye'nin farklı şehirlerinde bu dikim tekniğinin farklı isimleri de var ancak yaygın olarak kullanılanlardan biri Bursa Orman'dan esinlenilmiş Buror ismi ve Datça Orman İşletme Şefliği de bu ismi kullanıyor.

Yağmur hendekleri, Datça'nın zorlu coğrafyası düşünüldüğünde geniş ölçekte yağmur hasadı yapabilmek için belki en uygun teknik. Birçok kez tekrarladığımız gibi şiddetli yağışların toprak tarafından emilemeden hızla yüzey akışına dönüştüğü bölgemizde eşyükselti eğrisi boyunca açılan yağmur hendekleri, yüzeyden akan suyu içlerinde toplayarak çok kısa bir süre için (toprağın niteliğine göre bir kaç saat veya birkaç gün) ince uzun göletler haline geliyorlar. Ancak amaç suyu bir gölet gibi biriktirmek değil, geçirimli hendek tabanından olabildiğince çabuk, toprağın derinliklerine doğru yollamak. Böylece güneşin buharlaştırıcı etkisinden uzaklaştırırken, suyu bitki köklerinin istediği yerde biriktirmek.

Brad Lancaster'ın Yağmur Suyu Hasadı (Rainwater Harvesting for Drylands and Beyond) kitabında yağmur hendekleri şöyle anlatılıyor:

Arazinin eğimine dik, eş yükseltide yapılmış toprak yapısıdır. %33 (3:1 veya 19 derece) eğime kadar yapılabilir. Eğimden akan suyu eş yükseltideki çukurda toplar ve süzülerek suyu tutmak üzere yükseltilmiş toprak setlere dikilmiş olan ya da dikilmesi planlanan bitkileri destekler. Su tutucu yükseltiler çukurdan çıkarılan toprakla ya da çalı çırpı, taş gibi malzemelerle yapılır. Hem hendek  hem de yükselti suyu toplamamıza yardım eder. Hendeğin derinliği hem toprak yapısına hem de maksimum yağış miktarına göre ayarlanır. Bu strateji drenaj yolları için uygun değildir.
Yüzey akışı tutularak toprağa emdiriliyor

Yükselti aynı zamanda yol olarak kullanılıyor

Yüzey suyunu yakalamak istediğimiz bir bölgede A terazisi, hortum terazisi veya çeşitli ölçüm aletleri ile eşyükselti eğrisinin yerini belirledikten sonra kazılacak hendeğin boyutlarına göre bir bel yardımıyla veya bir iş makinesi ile hendek kazılmaya başlanır ve çıkarılan toprak hendeğin eğime göre alt tarafına yığılır. Böylece aşağıya doğru akan suyun önünde bir set oluşturulmuş olur. 


Kepçe tarafından kazılan toprak, hendeğin alt tarafına yığılıyor.
Yağmur hendeklerini kazarken birkaç konu oldukça önemli. Öncelikle yağmurun şiddetli olduğu zamanlarda hendekte biriken suyun sonunda taşacağını hesap etmek gerek. Taşan suyun zarar vermemesi için uygun taşarlar (savaklar) yerleştirilmeli. Bunlar arazinin en az eğimli yerlerine denk getirilmeli ve üzerleri bitki örtüsü ile kaplanmış olmalı ki taşan su yarılmalara ve erozyona neden olmasın. Taşarlarda özellikle mevcut toprağın kazılıp gevşetilmemesi gerekir. Eğer seri halde birden fazla hendek kullanılıyorsa üst kottaki  hendekten taşan su, bir alttaki hendeğe yönlendirilmeli.


Fazla su savaktan taşarak eğimsiz bölgeye yayılıyor
İkinci bir önemli nokta da hendeğin biçimi. Eğer duvarlar çok dik olursa hendeğin içine akan su duvarlarda kopma ve göçmelere neden olur. Bu yüzden U şekli yerine oldukça geniş bir V şekli tercih edilmelidir.





Hendeklerin çok daha büyük bir ölçekte nasıl uygulandığını görmek için Datça Orman İşletme Şefliğinin Reşadiye ve Kızlan'da 7000 dönümlük bir alanda gerçekleştirdiği buror teraslama ve fidan dikim projesinin videosunu mutlaka izlemenizi öneririz.

AB-TÜRKİYE SİVİL TOPLUM DİYALOĞU PROGRAMI çerçevesinde hazırlanan
YAĞMUR HASADI UYGULAMALARINA GİRİŞ REHBERİ:
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM KAPSAMINDA BİR ÇÖZÜM ÖNERİSİ raporunun yağmur hendekleri ile ilgili kısmını aşağıya aldık. Yazının tamamına buradan erişebilirsiniz.


Toprak tutucu ve erozyonu önleyici bitkilendirmeyi desteklemek amacıyla yağmur suyuyla oluşan yüzey akışını toplayarak yer altına sızdırmak için mevcut toprağı kazarak tepe ve çukur oluşturma yöntemidir (Şekil 7). Eğimi 3:1, 18 derece ya da %32.5’e kadar olan alanlarda uygulanır, düz alanda uygulanmaz. Yoğun yağışlarda hendeğin bozulmaması ve fazla suyu drene edebilmesi için savak uygulanmalıdır.





İki çeşit hendek vardır (Şekil 8):

  • Bumerang hendekler, suyu mevcuttaki ya da dikilmesi planlanan bitkiye yönlendirerek toprağı tutmayı hedefler.
  • Eş yükselti hendeği, eş yükselti eğrisi boyunca tepeyi baştanbaşa saran hendektir.

Öneriler

Hendekler “U” şeklinde değil geniş açılı “V” şeklinde uygulanmalıdır. Aksi takdirde toprak erozyona uğrar.
Çukur kısım asla sıkıştırılmamalıdır. Malçlama, çakıl serme ya da toprağı kabartma gibi işlemlerle su tutma kapasitesi artırılmalıdır.
Mevcuttaki çok yıllık bitkileri; ağaç ve çalıları koruyarak yapılmalıdır.
Ağaç ve çalı dalı ve/veya kütüğü, taş veya arazide bulunan diğer doğal materyallerle uygulanabilir.
Küçük ölçekli yerlerde insan gücüyle uygulanabileceği gibi, büyük ölçekli yerlerde tercihen kepçe, trencher (hendek kazıcı) gibi iş makineleri de kullanılabilir.

Savak nedir?

Hendek, teras veya göletlere aşırı yağış sonucu gelen suyun fazlasının hendek, teras veya göletin set yapısını bozmaması ve taşkına sebep olmaması amacıyla başka yöne aktarılması amacıyla yapılan drenaj sistemidir. Hendek ve teraslarda tümseklerin uzunluğundan aşağıda, toprağın ise yukarısında uygulanır. Göletlerde ise su seviyesinden yüksekte, setin yüksekliğinden alçak kotta uygulanmaktadır.
Savakların zigzag şeklinde yapılması, 3Y (Yavaşlat, Yay, Yedir) kuralına uygun olarak suyun daha çok yayılmasını ve emilmesini sağladığı için tercih edilmelidir.



Yağmur hendekleri veya Datça'da su ile ilgili herhangi bir konuda bizimle bağlantıya geçebilirsiniz: 
e-posta adresimiz: datcadasu1@gmail.com
Datça Kent Konseyi
Su Çalışma Grubu


Serideki bir önceki yazı: Keyline Tekniği

1 Nisan 2019 Pazartesi

Keyline Tekniği - Suyu Vadiden Sırta Doğru Yönlendirecek Şekilde Toprağı Patlatma

Datça'daki sınırlı su kaynaklarımızı iyileştirmek için yağmur suyu hasadı tekniklerine göz attığımız yazı dizimizin bu bölümünde Keyline sistemini inceleyeceğiz. Önceki yazıları okumuş olanların hatırlayacağı gibi ilk yazıda yağmur hasadı yapmanın Datça açısından neden bir zorunluluk olduğunu tartışmış, ikinci yazıda Datça'da kullanabileceğimiz tekniklere bir giriş yapmıştık. Bu bölümleri kaçırmış olabilecekler için kısa bir hatırlama yapalım:

Yağmurun yılın sadece birkaç ayına sıkıştığı ve oldukça sert bir şekilde yağdığı Datça'da coğrafyanın da etkisi ile yağmur suyu, hızla denize akıyor. Toprağa süzülemeden hızla vadilere yönleniyor. Yukarılar susuz kalırken aşağılarda su sel olup zarar veriyor, yolları, evleri, tarlaları basıyor.

Suyu yavaşlatıp yayarak toprağa süzülmesini sağlamak için incelediğimiz  ilk teknik sel kapanları uygulaması idi.

Bu yazıda inceleyeceğimiz Keyline tekniğinde ise suyu fazla ıslak bölgelerden kuru yerlere yönlendirerek hem toprağa dengeli bir şekilde süzülmesini sağlamak hem de fazla sulu yerlerdeki zararı önlemek amacı ile güçlü traktör veya iş makineleri kullanarak yüzey akışını nasıl toprak tarafından emilir hale getirebileceğimizi tartışacağız.

Keyline tekniği Avustralyalı P.A Yeomans'ın 1950'lerde geliştirdiği bir tekniktir. (Bu teknik ile ilgili daha detaylı bilgi için yazının sonundaki kaynaklara başvurabilirsiniz.) Tekniğin temelini oluşturan keypoint ya da keyline kelimelerinin net bir türkçe karşılığı olmadığından bu yazıda bu kavramları "anahtar" sözcüğü ile açıklamaya çalıştık. Ancak önemini vurgulayacak şekilde "kilit" sözcüğü de kullanılabilirdi.

Bir maden mühendisi olan P.A Yeomans, pek çok bölgesinde susuzluğun en az Datça kadar şiddetli olduğu Avustralya'da özellikle çiftçilerin susuzluk ve erozyon sorununa çare bulmak için 1950'lerin başlarında Keyline tekniğini geliştirir. Bunun ilk ve en etkileyici uygulamasını da kendi çiftliğinde (Yobarnie) yapar. Tekniğin amacı bir taraftan susuzluğa çare olurken bir taraftan da verimli toprak yaratılmasına ve korunmasına yardım etmektir. Yeomans, oldukça az yağış alan bir bölgede olmasına rağmen, kendi çiftliğindeki uygulamalar ile kuraklığa ve sele karşı bir çiftliğin dayanıklılığının nasıl artırılacağını ve bunu yaparken verimli toprak oluşumunu sağlayarak çiftliğin verimliliğinin nasıl artırılabileceğini göstermiştir.

Keyline planlama tekniği arazinin doğal topoğrafyasını ve yağışı gözönünde bulundurarak araziye göletler, sulama alanları, yollar, çitler, yapılar, ağaç bantları gibi elemanların en mantıklı bir şekilde nasıl yerleştirilebileceğini gösterir. Ayrıca toprağın hızla verimli bir hale dönüştürülmesi için çeşitli yöntemler tanımlar.

Bu yazıda, oldukça kapsamlı bir planlama sistemi olan Keyline yaklaşımının su tutma ve toprağı zenginleştirme kısmına odaklanacağız.

Yeomans, yağmur sonrası suyun sırtlardan vadilere doğru çoğalarak aktığını ve bunun bölgede ya susuz yüksek alanlar ya da suyun fazla olduğu alçak bölgeler yarattığını görüyor. Vadilerin, arazinin ihtiyaç duyduğu suyu hızla araziden uzağa tahliye ettiğini farkediyor.   


Şekil1 - Su sırttan vadiye en kısa yoldan akıyor ve vadiye doğru inerken etraftaki akışla birleşerek çoğalıyor. (Kaynak: 1)

İkinci bir gözlemi de makineler tarafından işlenen tarım arazilerinde veya toprak yapısının sıkışık olduğu bölgelerde suyun toprağın derinliklerine süzülemediği ve bitkilerin de derin kök yapıları oluşturamadığı. Kökler derine inemeyince organik madde ve aerobik yaşamın da toprağın derinlerine doğru ilerlemesi ve toprağın verimini artırması mümkün olmuyor. Bunun üzerine suyu bir taraftan araziye daha dengeli dağıtırken, bir taraftan da toprağın suyu emme kapasitesini artıracak bir toprak işleme tekniği geliştiriyor.

Tekniğin temelinde arazinin riper denen derin dip patlatıcılarla kabaca 1 metre aralıkla işlenmesi yatıyor. Ancak klasik pullukla toprağı altüst ederek sürmek yerine dip patlatıcılar yüzeyi fazla etkilemeden ve mevcut bitki örtüsüne fazla zarar vermeden toprak yüzeyinin altındaki sıkışık ve az geçirimli tabakayı parçalıyor. Bir fikir vermesi için internetten bir örnek resim aşağıda görülmektedir.


Şekil 2 - Traktörün arkasına takılan 3'lü dip patlatan
Bu sürme biçimi aslında tarımda bilinmeyen bir toprak işleme değil. Yeomans'ın tekniğinin asıl farkı, bu sürmenin arazi topoğrafyasına göre nasıl yapılacağını tanımlaması. Yeomans özel bir şekilde toprak işleme hatlarını belirleyerek bir taraftan geçirimsiz tabakayı kırarken bir taraftan da suyu, fazla su olan vadilerden susuz sırtlara çıkarıyor. 

Bu tekniğin en faydalı olacağı bir senaryoyu düşünelim. Geniş bir arazide biribirini takip eden yumuşak eğimli tepeler ve aralarında vadiler var. Diyelim ki bu arazi hayvan yetiştiriciliği için mera olarak kullanılıyor ancak toprak susuz ve verimsiz. Her geçen sene bakabileceği hayvan sayısı azalıyor ve toprak giderek daha kötüye gidiyor.

Bu teknikte toprağın zorluğuna göre bir traktörün ya da iş makinesinin arkasına takılan 1 veya daha fazla riper ile toprağı yine duruma göre kabaca 1 metre ara ile dipten patlatıyoruz. Bu işi yaparken vadiden başlayıp komşu sırta doğru ilerliyoruz ancak bu ilerleme sırasında çok küçük bir eğimle aşağıya doğru gidiyoruz. Yani vadide başladığımız nokta, sırtta bitirdiğimiz noktaya göre biraz daha yukarıda. Bu çok önemli bir ayrıntı çünkü bu sayede yüzey akışını yakalayan bu yarıklar, bir taraftan suyu toprağın derinliklerine doğru alırken, bir taraftan da hafif meyil sayesinde suyu vadiden sırta doğru yönlendiriyor. Yeomans, vadilerden sırtlara doğru hafif bir meyille yokuş aşağı sürme hatlarının nasıl belirleneceği ile ilgili çok pratik bir çözüm geliştirmiş. Bu çözümü anlayabilmek için Yeomans'ın topoğrafyayı nasıl kullandığını incelememiz gerekiyor.

Herhangi bir vadide akan su boyunca ya da kuru su yatağı boyunca yukarıya doğru yürüdüğünüzü düşünün. Nispeten hafif bir eğimle tırmanırken bir noktada eğimin dikleşmeye başladığını farkedeceksiniz. Yeomans, tüm tekniğini dayandırdığı arazideki bu özel noktaya anahtar nokta (keypoint) adını veriyor. Suyun topoğrafyayı oluşturucu etkisi özel bir durum yaratıyor. Bu noktanın altındaki, yani daha düşük kottaki bölgelerde vadideki eğim, komşu sırtlardaki eğime göre daha az iken, anahtar noktanın üzerindeki bölgelerde vadideki eğim, komşu sırtlardan daha fazla. Bu özel durum, sürme hatlarını doğru bir şekilde belirlemek için şöyle kullanılıyor:
  • İlk olarak vadideki eğimin değiştiği anahtar nokta (keypoint) bulunuyor ve bu noktadan geçen eşyükselti eğrisi ki buna anahtar çizgi (keyline) diyoruz, işaretleniyor. Bu çizgi arazi için çok önemli olduğundan bu işaretleme kalıcı bir şekilde yapılıyor. Kimi zaman tam bu çizgiyi takip eden bir yol, kimi zaman bir çit, kimi zaman da bir sıra ağaç kullanılıyor. Böylece yıllar boyu arazinin anahtar çizgisi bariz bir şekilde görünürlüğünü koruyor.
Bir eşyükselti eğrisinin arazide nereden geçtiğini belirlemenin pek çok yolu var. Bu amaçla kullanılabilecek çeşitli ölçüm cihazlarının yanısıra, A terazi ya da hortum terazisi gibi basit aletler de kullanılabilir. 
  • Anahtar çizginin belirlenmesinin ardından riper ile toprağı dipten patlatacak şekilde sürmeye başlanıyor. Ancak buradaki önemli nokta sürme yönünün her zaman anahtar çizgiye paralel olarak belirlendiği. Aşağıdaki resimde "CONTOUR GUIDE LINE" olarak işaretlenen anahtar çizgiden başlayan ve ona paralel giden patlatma çizgileri görülüyor.



Şekil 3 - Anahtar çizgi olarak belirlenen eşyükselti eğrisine paralel olarak yapılan sürme (Kaynak:2)
Aşağıdaki resimde KEYPOINT olarak işaretlenen anahtar noktadan geçen eşyükseltideki anahtar çizgi KEYLINE olarak işaretlenmiş. Bu çizginin hem altında hem de üstünde, anahtar çizgiye paralel patlatma çizgileri ve bu çizgiler üzerindeki su yönü okları görülüyor. Eşyükselti eğrilerinden de anlaşıldığı gibi anahtar noktanın altında vadide eğim azalırken (eşyükseltilerin arası açılıyor) yanlardaki sırtlara doğru eğim daha fazla (eşyükseltiler biribirine yaklaşıyor). Anahtar noktanın üstünde ise durum bunun tam tersi. İşte tam da bu yüzden biribirine paralel sürme çizgileri oklardan da anlaşıldığı gibi suyu vadiden sırtlara doğru yönlendiriyor ve suyun araziye daha dengeli dağılarak emilmesini sağlıyor.


Şekil 4 - Anahtar çizgi olarak belirlenen eşyükselti eğrisine paralel olarak yapılan sürme suyu vadiden sırta doğru taşıyacaktır.
Aşağıdaki çizimde ise hatalı bir uygulama gösterilmiş. Anahtar noktanın hemen altındaki doğru uygulamadan sonra anahtar çizgiye paralelliğe devam etmek yerine bir başka eşyükselti eğrisine paralel sürülmeye başlanmış. Ancak "sadece anahtar çizgiye paralel sürülmeli" kuralı ihlal edildiğinden arazinin topoğrafyası gereği su, vadiden sırta doğru değil sırttan vadiye doğru yönlendirilmiş. Yani istenenin tam tersi bir sonuç ortaya çıkmış.

Şekil 5 - Anahtar çizgiye dışındaki başka bir eşyükselti eğrisine paralel yapılan sürme yanlış sonuçlar doğurur.
Bu tekniğin daha gelişmiş uygulamalarında arazide gölet yerleri belirlenerek, anahtar çizgiye paralel hafif eğimli kanallarla suyu bir göletten diğerine aktararak tüm arazinin su ihtiyacını karşılamak da mümkün.
Şekil 6 -  P.A. Yeomans'ın Yobarnie çiftliğinde göletler
Şekil 6'da Yeomans'ın Yobarnie çiftliğinde göletlerin ne kadar yoğun bir şekilde kullanıldığı görülüyor. Tüm göletler biribirine su aktararak arazideki suyun dengeli bir şekilde dağılmasını sağlıyorlar. Göletlerdeki su, anahtar çizgiye paralel kanallar kullanılarak sulama amaçlı kullanılıyor. Aşağıdaki fotoğraflarda basit brandalar ile suyun istenen yerlerde kanaldan nasıl taşırılarak sulama yapıldığı görülüyor.
 Şekil 7 - Yobarnie çiftliğinde sulama kanalları
Keyline tekniği Datça'da eğimin ve bitki örtüsünün izin verdiği arazilerde, özellikle de badem ve zeytinliklerde gerek suyun süzülmesini artırmak gerekse toprağın verimlileşmesine katkıda bulunarak bitki gelişimini olumlu etkilemek için oldukça düşük maliyetli bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. 

Keyline tekniği uygulaması veya Datça'da su ile ilgili herhangi bir konuda bizimle bağlantıya geçebilirsiniz: 
e-posta adresimiz: datcadasu1@gmail.com


Datça Kent Konseyi
Su Çalışma Grubu

Serideki bir sonraki yazı: Yağmur Hendekleri
* Kaynaklar: 

  1. THE GEOGRAPHICAL AND TOPOGRAPHICAL BASIS OF KEYLINE Prof J. MacDonald-Holmes, Dean of the Faculty Geography, University of Sydney.
  2. PRIORITY ONE Together We Can Beat Global Warming by Allan J. Yeomans 2005



23 Mart 2019 Cumartesi

22 Mart Su Günü




CANLI YAŞAMI İÇİN SU BİR HAKTIR... SATILAMAZ!
Su yalnızca politikacıların inisiyatifine bırakılamayacak kadaar hayati öneme sahip ve tüm canlılar için yaşamsal bir haktır !…

Birleşmiş Milletler Teşkilatı dünyada giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması konusunda somut adımlar atılmasının sağlanmasın da teşvik olması amacıyla 22 Mart gününü "Dünya Su Günü" olarak ilan etmiştir. İlk kez 1992‘de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı‘nda önerilen Dünya Su Günü’nde her yıl bir tema altında çeşitli etkinlikler yapılmaktadır. Ülkemizde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) öncülüğünde kutlanan Dünya Su Gününün 2019 yılı teması “Kimseyi Geride Bırakmamak” olarak belirlenmiştir.
Kimseyi geride bırakmama hedefi Birleşmiş Milletler’in 2030 sürdürülebilir kalkınma ajandasında da yer almaktadır. Buna göre, tüm ülkelerdeki insanların sosyo-ekonomik kalkınmadan;  cinsiyet, yaş, ırk, dil, din, politik ve diğer görüş, ulusal ve sosyal köken, variyet, sakatlık, vatandaş, göçmen ya da sığınmacı olmak gibi konularda herhangi bir ayırıma tabi tutulmaksızın insan haklarından yararlanmasının sağlanması hedeflenmektedir.
Çocuklar, gençler ve kadınlar, sakatlar, AİDS/HİV hastaları, yaşlılar, yerli halk, göçmenler ve sığınmacılar en dezavantajlı grupta yer almaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin insanları, özellikle de kırsal kesimde yaşayanlar içme suyu ve sanitasyona erişim ve beslenme gibi temel insan haklarından mahrum kalmaktadır.
Bugün dünyada aşırı yoksul olan %20’lik kesim, toplam gelirin yalnızca %1’ine sahiptir ve temel hizmetlerden yararlanamamaktadır. Bu insanlar çoğunlukla kırsal kesimde yaşamakta ve günde 1 $’dan daha az gelir elde etmektedir. Günde yaklaşık 3 saat kadar, ellerinde bidonlarla en yakındaki gölden ya da nehirden su getirmeye çalışmaktadırlar. Üstelik bu su kaynaklarından getirdikleri sular da içmeye uygun olmayacak kadar kirlidir.
DSİ 2018 yılı verilerine göre, Ülkemizde yılda ortalama 450 milyar m3 suya karşılık gelen yıllık ortalama yağış  miktarının 181 milyar m3‘lük kısmı akışa geçerek akarsular vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Diğer taraftan, komşu ülkelerden ülkemize yılda ortalama 7 milyar msu akışı olmaktadır. Ancak, günümüz teknik ve ekonomik şartları içinde tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli; yurt içindeki akarsulardan yılda ortalama toplam   94 milyar m3`dür. 18 milyar m3 olarak belirlenen çekilebilir yeraltısuyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltısuyu potansiyeli yılda ortalama 112 milyar molmaktadır. Yıllık tüketim, yüzey sularından 54 milyar m3, yeraltısularından ise 15 milyar m3’dır. Buna göre, toplam kullanılabilir tatlı su rezervimizin % 62’isi (yaklaşık üçte ikisi) 2018 yılı itibariyle tüketilmektedir.
Ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1365 m3 civarında olup su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Bugün için kullanılmayan üçte birlik tatlı su rezervimiz yıllık binde 12 nüfus artışı göz önüne alındığında en iyimser tahminle en fazla 2055 yılına kadar yeterli olacaktır. Doğanın kendi ihtiyaçlarının artışı ve mülteci, sığınmacı gibi öngörülmeyen veya kayıt dışı nüfusun tüketimi de dikkate alındığında, tehlikenin ne boyutta olduğunu görmek zor değildir. Konu ile ilgili olarak, 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1000 m3/yıl civarında olacağı ve Avrupa Çevre Ajansı‘nın hazırladığı raporda da 2030 yılında Türkiye‘nin pek çok bölgesinde orta ve yüksek seviyelerde su sıkıntısı yaşanacağına dikkat çekilmektedir. Bu durum, sanıldığının aksine, Türkiye`nin yakın gelecekte ciddi su sorunları ile karşılaşmaya aday bir ülke olduğunu göstermektedir.
Ülkemizde su kaynaklarımız ve su havzalarımızla ilgili olarak birçok olumsuzluk yaşanmaktadır:
  • Su havzaları ve beslenme alanlarının sanayi ve kentsel yerleşim bölgeleri haline getirilmesi nedeniyle özellikle yeraltısuyu akiferleri kentleşme ve sanayileşmeden miktar ve kalite olarak olumsuz etkilenmektedir. Günümüzde 50 civarındaki büyük kentimiz zengin ve yaygın yeraltısuyu taşıyan akiferler üzerindedir. Kentsel gelişme planları her geçen gün bu sayıyı arttırmaktadır.
  • Ülkemizin yeraltısuyu akiferlerinde aşırı tüketim sonucu bazı yeraltısuyu havzalarında su düzeyleri hızla düşmüş, kıyı akiferlerine deniz suyu girişleri ile tuzlanma yaşanmış, bazı yeraltısuyu akiferlerimiz ise yanlış kentleşme, sanayileşme ve tarım politikaları sonucu hızlı bir şekilde kirlenmeyle yüz yüze bırakılmıştır.
  • Başta Ergene ve Sakarya nehirlerimiz olmak üzere ülkemiz akarsularının büyük çoğunluğu kullanılamayacak düzeyde kirletilmiş durumdadır. Hatta Tarım ve Orman Bakanının açıklamalarına göre Ergene nehrinin sularının kullanılabilmesi için 4 milyar lira yatırıma ihtiyaç duyulduğu ifade edilmektedir.
  • Su havzalarının tarıma açılması çok miktarda kimyasal gübre ve kimyasalın, bu sulara karışmasına neden olmuş, içme ve kullanma suyu elde etmek üzere arıtılarak kullanılan ham su kalitesi düşmüştür. Az miktarda kalan kullanılabilecek nitelikteki akarsularımız ise enerji üretimi adına talana açılmış, neredeyse yok edilmiştir.
  • Ülkemiz su havzalarına bakıldığında, Konya, Büyük Menderes, Gediz ve Kızılırmak gibi su havzalarımızın kuraklık ve küresel ısınma tehlikesi altında "yok olma" sürecine gireceği, bu havzalardaki yüzey sularının süreç içinde aşamalı olarak 2100 yılında %50 azalacağı belirtilmektedir.
  • Yine, ülkemizin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir gölü hızlı bir küçülme periyoduna girmiş, Göller Bölgesiyok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Tuz gölü hızla küçülmekte, Bafa ve Van göllerinin su seviyeleri düşmektedir. İç Anadolu‘da, Eşmekaya ve Ereğli sazlıkları kurumuş, Akşehir Gölü havzası çölleşme ile karşı karşıya kalmış, Meke ve Sultan Sazlığı da yok olmuştur. Türkiye‘de son 50 yılda yanlış su politikaları nedeniyle sulak alanların yarısı ya kamu eliyle yok edilmiş veya yok olma aşamasına gelmiştir.
  • Ülkemizdeki birçok akarsuda son yıllarda kamu yararı göz ardı edilerek plansız bir şekilde inşa edilen HES`ler nedeniyle çok ciddi ekolojik ve kültürel sorun ve olumsuzluklar yaratılmıştır.
  • Ülkemizde su kaynakları ve tarım alanlarının dağılımı başta olmak üzere bütün doğal kaynakları ve ekolojiyi dikkate alan bir göç, yerleşim veya kentleşme-sanayileşme modeli kurulamadığından aşırı büyüyen ve sanayileşen metropollere su sağlamak için yüksek maliyetli yatırımlar ile havzalar arası su transferi yapılmak zorunda kalınmaktadır. Bu durum hem ekonomik, hem çevresel, hem de sosyal açıdan birçok sorunu beraberinde getirmektedir.
Sonuç olarak, sınırlı olan su kaynaklarımız, hızlı ve çarpık kentleşme, nüfus artışı, endüstriyel faaliyetlerinin doğurduğu çok çeşitli katı ve sıvı atıklar, katı atık depolama yerlerinin yeraltısuyu rezervuarlarının beslenme alanlarında seçilmesi, su havzalarının imar planlarına açılması, tarım alanlarında bilinçsiz gübre ve tarım ilacı kullanılması yerüstü ve yeraltısuyu kalitesini ciddi olarak tehdit etmekte ve  su kaynaklarımız hızla kirletilmektedir.
Bütün bu olumsuzlukların yanında bugün sularımız, başka bir önemli tehdidin daha altındadır. Ulusal ve uluslararası sermayenin uzun zamandır Türkiye‘de suyu ticarileştirme ve piyasalaştırma amacında olduğu bilinmektedir. Geldiğimiz noktada, su politikaları küresel sermaye tarafından belirlenmekte; kıtlık, kuraklık ve su krizi gerekçelendirmeleri ile su yönetimi, uluslararası kuruluşlar ve çokuluslu su şirketlerine teslim edilmekte, su yaşamsal doğal bir hak olmaktan çıkarılıp, ticari bir meta haline getirilmek istenmektedir.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak bu güne kadar yaptığımız önerilerimizi, kısa ve uzun vadede yapılması gerekenleri bir kez daha kamuoyuyla paylaşıyoruz.
  • Yeraltısuları rezervini doğru ve sağlıklı olarak belirleyebilmek için ülke çapında yeraltısuyu havzalarının hidrojeolojik çalışmaları hızlı bir şekilde yapılmalı, havzaların yeraltısuyu potansiyeli belirlenmeli, yapılan yeraltısuyu tahsisleri izleme sistemi kurularak takip edilmelidir.
  • 167 Sayılı Yeraltısuları Hakkında Kanun ve ilgili mevzuatında değişiklikler yapılarak özellikle yeraltısularının korunmasına yönelik ciddi ve caydırıcı önlemler getirilmeli,  sayıları 500.000’ne varan kontrolsüz kuyu açılması acilen  önlenmeli, mevcut kuyulara ise ruhsat verilerek kontrol altına alınmalıdır.
  • DSİ Genel Müdürlüğü en kısa sürede yeniden yapılandırılarak, Yeraltısuları Daire Başkanlığı kurulmalı, bu başkanlığın öncülüğünde TUBİTAK ve Üniversitelerimizin de katkılarıyla en kısa zamanda ülkemiz derin yeraltısuyu akiferleri araştırma programı başlatılmalı, ülkemizin sahip olduğu  derin yeraltısuyu akiferlerin varlığı, nitelikleri ve potansiyeli ortaya konulmalıdır.
  • Batı Anadolu ve Akdeniz bölgesinde doğrudan denize boşalan yeraltısuları kaynakları araştırılmalı, bu bölgelerde her geçen gün artan talep de dikkate alınarak bu sular kullanılabilir hale getirilmelidir.
  • İçme, kullanma ve sulama suyu, sınır aşan sular, ekolojik göçler, çölleşme ile yok olan sulak alanlar, meralar, tarım alanları ve azalan tarımsal üretim ve plansız hidroelektrik  santral yapımı ve elektrik üretimi gibi büyük problemler ile karşı karşıya olan ülkemizde “kuraklık ulusal afet mevzuatımıza” dahil edilmelidir.
  • Atık sularımız özellikle su kıtlığı çekilen yerlerde yeniden kullanılabilir hale getirilmeli, şehir ve sulama şebekelerinde kaçakların önlenmesine yönelik tedbirler alınmalı, kent içi rekreasyon alanlarında yüzey suyu depolanması işlevi de görev peyzaj düzenlemeleri yapılmalıdır.
  • Tatlı su kaynaklarımızın %20 sinin kullanıldığı sanayi sektöründe de önemli ölçüde su tasarrufu sağlanabilmesi için ileri teknolojiler ile beraber atık su kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
  • Ülkemizde tatlı su kaynaklarının %70 inin kullanıldığı tarım alanlarımızda aşırı sulama sebebiyle tuzlanma ve çoraklaşma yaşanmasına karşı, tarımsal faaliyetlerde toprağın jeolojik yapısına uygun sulama yöntemi seçilmeli, çiftçilerimiz sulama konusunda etkin bir şekilde eğitilmelidir.
  • Kentleşme, sanayileşme ve tarım politikaları yeniden gözden geçirilerek yüzey ve yeraltısuyu kirliliğine neden olan unsurlar önlenmeli, yeraltısuyu akiferleri ve beslenme havzalarının üzerinde veya kenarında yer alan yerleşim birimlerinin planlanması süreçlerinde bu akiferlerin korunmasına özel önem verilmeli, bu alanlar planlama süreçlerinin dışına çıkarılmalıdır.
  • Başta Büyükşehir Belediyeleri olmak üzere, kentlerimizin su temin işleri ile sorumlu Genel Müdürlükleri tesisat hizmetleri yapan birimler olmaktan çıkarılmalı, yeniden yapılandırılarak kentlerin su temin stratejilerini oluşturan, bu stratejilerin gerçekleştirilmesi konusunda çalışmalar yürüten birimler haline dönüştürülmelidir.
  • Bir havzada yer alan tüm su kaynakları dikkate alınarak havza bazında hidrojeolojik çalışmalar yapılmalı, o havza için en uygun entegre su yönetim modelleri geliştirilmelidir.
  • Tüm bu bilimsel teknik çalışmaların temeli olarak; bireylerin ve toplumların sağlıklı, içilebilir, temiz suya her durumda koşulsuz ve bedelsiz ulaşım ve tüketim hakkı, "su hakkı" temel bir insan hakkı olan "yaşam hakkı" olarak görülerek, suyun ticarileştirilmesinden, su kaynaklarımızın özelleştirilmesinden vaz geçilmeli, su yönetim sistemlerine sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ile halkın katılımını esas alan mekanizmalar geliştirilmelidir.
  • Su yapıları ile ilgili proje ve tesise adeta olumlu karar vermenin alt yapısı olarak kurgulanmış ÇED süreçleri değiştirilmeli, hiçbir bilimsel kritere göre belirlenmeyen ve denetlenmeyen “can suyu” miktarı konusu toplumsal fayda ve bilimsel ilkeler çerçevesinde yeniden tanımlanmalıdır. Ekolojik gerçekler ve kamu yararının göz ardı edildiği, enerji gereksiniminin karşılanmasına katkısı olmayacak HES`lerden vaz geçilmelidir.
  • Suyun ticari bir meta olarak gören anlayış ve üretim biçimi yerine, doğal çevrimini sürdürerek tüm insanlığın ve canlı yaşamın devamını sağlamak için toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına ve gelecek kuşaklar için korunmasına odaklı bir anlayış esas olmalı; suyun tüm canlılar için yaşamsal bir hak olduğundan hareket edilerek, bu yaklaşım temelinde yaşanan olumsuzlukları giderecek ve önerilerimizi de hayata geçirecek bir “Su Yasası” çıkarılmalıdır.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak Dünya Su Günü‘nde bir kez daha ifade ediyoruz ki; tarih boyunca insanların ve uygarlıkların gelişiminde en önemli unsurların başında gelen tatlı suların araştırılması, entegre su yönetimi anlayışıyla kullanılması, ticari bir mal olarak görülmeden kamusal bir miras olarak geleceğe korunarak bırakılması yaşamsal bir öneme sahiptir. Ülkemizin geleceği için hayati önemde bir sorun olan “Su Yasası”nın yalnızca politikacıların inisiyatifine bırakılacak bir konu olmaktan çıkarılması gerekmektedir.
Saygılarımızla,
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası 
Yönetim Kurulu