ÖNSÖZ

Her geçen gün etkisini daha belirgin bir şekilde hissettiğimiz küresel iklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından birisi, kullanılabilir t...

26 Haziran 2018 Salı

Datça’nın Jeolojik, Hidrolojik, ve Hidrojeolojik İncelenmesi


Gerek coğrafik gerek iklimsel olarak tipik bir Ege adası özellikleri gösteren  Datça yarımadasında su sadece sınırlı bir yeraltı deposuna sıkışmış durumdadır.

Gözümüzle göremediğimiz bu yeraltı suyu ne yazık ki hiçbir bilimsel temeli olmayan pek çok rivayetin, efsanenin türemesine neden olmuştur. Bu efsanelerde olduğu gibi altımızda çok zengin göller, uzaklardan, anakaradan bu tarafa doğru gelen yeraltı nehirleri ne yazık ki yoktur.

Yarımadanın ortasında yer alan ve iki tarafında yükseltilerle sınırlanmış olan Datça grabeni (çöküntüsü)  yaklaşık olarak Karaköy, Reşadiye ve Kızlan’ı içine almakta ve yarımadanın ana akiferini (yeraltı su deposunu) oluşturmaktadır. Pek çok bilimsel raporun tekrar tekrar ortaya koyduğu gibi Datça’da ihmal edilebilir birkaç su pınarını ve yarımadaya serpiştirilmiş küçük kapasiteli diğer akiferleri bir kenara bırakırsak ana su kaynağımız bu akiferde depolanmıştır.

Raporda detayları verildiği gibi bu depoyu dolduran tek kaynak yıllık yağışlardır. Çoğu geçirimsiz, bir kısmı yarı geçirimli, bir kısmı da geçirimli jeolojik yapılar yağışın bir kısmını akifere yönlendirirken hatırı sayılır bir kısmı buharlaşma ve terleme ile kaybedilmektedir.  Yeraltındaki suyun yine büyük bir bölümü yeraltından denize boşalmaktadır.  Bu sınırlı yeraltı deposu, her sene eklenen çoğu denetimsiz su kuyuları ile giderek daha hızlı boşaltılmakta, yağışlarla eklenen su, tüketimi karşılayamadığından su seviyesi her sene daha aşağıya düşmektedir. Hem İller Bankasının 1997’de yaptığı çalışmanın hem de DSİ’nin 1999’da yaptığı çalışmanın öngörülerine göre, yerleşim yerlerindeki nüfus artışı, tarım ve turizmin gelişmesiyle yeraltısuyu işletme miktarının artacağı, uzun vadede bu havzadaki su potansiyelinin yeterli olmayacağı ve üretimin beslenmenin üzerine çıkması durumunda kıyılarda başlamış olan deniz suyu girişiminin daha da artacağı anlaşılmaktadır. Şehir merkezi ve Mesudiye, Palamutbükündeki sahillerde, kuyu sahibi turistik tesislerle yapılan görüşmelerimizin sonucu bu öngörüyü doğrular niteliktedir.Azalan yeraltı sularının etkileri daha derin açılmak zorunda kalınan yeni kuyularda, pompaları daha derine indirilmek zorunda kalınan eski kuyularda, kuruyan kuyularda  ve hatta Datça ovasının arkasındaki tepelerde kuruyan yerel bitki örtüsünde hissedilmektedir.

Bu seviye düşüşü yanlış bir şekilde yağışların son yıllarda azalması ile açıklanmaya çalışılmaktadır.


Şekil 1 - Datça'da 1970'den günümüze yağış trendi

Yukarıdaki grafikten de görüldüğü gibi yağışlarda 1970 yılından beri tutulan  verilere bakılırsa yağışlar azalmadığı gibi bir miktar artış dahi söz konusudur. Buna rağmen giderek azalan yeraltı suyunun tek açıklaması yıllık yağışlarla eklenen sudan daha fazlasının çekilmekte olduğudur.


Bu bölüm hazırlanırken T.C. Çevre Bakanlığı ÖÇK Başkanlığı’nın 2001 yılında hazırlamış olduğu “Datça-Bozburun ÖÇK Bölgesi Su Kaynakları Yönetimi Sonuç Raporu” ve T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün 2014 yılında hazırladığı “Datça-Bozburun ÇDP Araştırma Raporu” kaynak olarak kullanılmıştır. 

Tatlı su kaynakları dünya ortalamaları ve hatta suyun kısıtlı olduğu Anadolu yarımadasının bile altında olan, tipik bir Akdeniz adası karakteristiği gösteren Datça yarımadasında tek anlamlı kaynağımız yeraltı sularımızdır. Her açılan kuyunun aslında aynı depoya eriştiğini iyi kavramamız gerekmektedir. Yeni kuyu açıldığında saniyede çekilen su arttığından geçici bir rahatlama yaşansa da aslında mevcut depomuzu daha hızlı boşaltmaya başlamış oluyoruz.

Ayrıca kıyılara yakın kuyulardan fazla su çekerek, halihazırda pek çok kıyı kuyusunda gördüğümüz gibi, deniz suyunu içeriye doğru davet ediyor, kuyularımızın tuzlanmasına neden oluyoruz. Burada ne yazık ki tuzlanan tek bir kuyu değil, kuyunun eristiği tüm akifer. Yavaş yavaş tüm yeraltı suyunu tuzlandırmaya başlıyoruz.

Planlanmakta olan baraj çözümünün olası çevresel olumsuz etkileri ile birlikte ancak yıllar sonra bize su sağlayabileceğini göz önünde bulundurursak açıkça ortaya çıkıyor ki;
  • Hem yeraltı akiferimizin tüketimini kontrol altına almalı
  • Hem yağışlarla bu deponun daha iyi dolmasını sağlamalı
  • Hem de kuyuların tuzlanmasını acilen önlemeliyiz.

Doğal  kaynakların sürdürülemez bir şekilde tüketimi tarihte pek çok büyük çöküşü tetiklemiştir ve Datça yarımadasında su problemi bizim için büyük bir risk oluşturmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder